Türkiye'nin En Kapsamlı Kitap Özetleri Web Sitesi |
Diğer Kitaplar
68’Lİ OLMAK
(Toktamış Ateş’in
yazmış olduğu bu kitap, 152 sayfadan oluşmaktadır. 68 kuşağının bir üyesi
olarak, 68’li olmanın nasıl olduğunu anlatmıştır. Türkiye’ye genel bir bakış
açısıyla darbeleri ve demokrasiyi yorumlayarak analizler yapan yazar, mantık ve
duygu yönüyle 68’li olmayı hissettirdiği bu kitabında farklı bir bakış açısını
canlı tutmaktadır.)
“1940’lı yıllarda doğan, sözde
demokrasi içinde 1950’lerin baskısını yaşayan ve 1961 Anayasasının özgür ortamı
içinde yeni bir dünya kurabileceğini sanan bir bölüm genç insanın yaşadığı; umut
ve sevgi dolu, heyecanlı bir macera idi ‘68 olayları’.”
O zamanın
gençleri çok okumaya çalışırlardı.
68 kuşağına
ortak bir zemini sağlayan ad, filozof ve eylem adamı olarak Karl Marks’tı.
68 kuşağına 61
Anayasası’nın özgürlük havası içinde tüm eylemlerinde insan sevgisinin izlerini
taşıdı.
Emperyalizmin
baskı ve etkisinden uzak, tam bağımsız ve demokrasinin gerçek anlamıyla işlediği
yani ekonomik temellere dayandığı, mutlu bir Türkiye’nin kurulması için mücadele
etmek 68 kuşağının amacıydı.
Tepeden inme ve
temelsiz bir demokrasi hazmedilemez, oluşturulan özgür ortam toplumun aleyhine
gelişir.
Elimizde böylesi
demokrat ve ileri bir anayasa olmasına karşın, Türkiye demokratik rejimini neden
yürütemedi, sorusun 60’lardan günümüze sorulur. Bu soruya verilen, Türkiye temel
hak ve özgürlükleri eksiksiz yaşadığı için bu duruma düşmüştür, cevabı
yanlıştır. Çünkü anayasa kimseye bölücülük yapın, adam öldürün vs. dememiştir.
Türkiye’mizi kardeş kavgasının eşiğine getiren şey özgürlük ortamı değil,
özgürlük ortamına getirilmek istenen kısıtlamalar olmuştur. Devletin şekli ve
cumhuriyetin nitelikleri hariç her şey tartışılmalıdır.
Celal Bayar,
Atatürk’ün silah arkadaşıydı. Banka ve ekonomi bilgisi sebebiyle Atatürk Celal
Bayar’ı koruyordu. Atatürk öldüğünde başbakan olan Bayar savunmasız olduğu için
istifa edip yerini İsmet Paşa’ya bırakır. Çok partili sistemle çiftçi ve
muhafazakar kesimi arkasına alıp Demokrat Parti ile iktidara gelir. Türk
demokrasisini, tüm devlet güçlerini birleştirerek oluşturdukları Tahkikat
Komisyonu ile boğarak askeri kışladan çıkarttılar. Siyasal idam sehpalarının
tekrar gündeme gelmesine yol açtı.
Türkiye’de 1960
öncesi günlerde, değil çoğulcu demokrasilerde; ılımlı totaliter rejimlerde bile
rastlanması mümkün olmayan bir devlet terörü hüküm sürüyordu.
27 Mayıs
ihtilalinin, ordunun kışladan çıkması gibi tatsız bir alışkanlığın başlangıcı
olduğuna kuşku yoktur. Ve gerek bu yönüyle ve gerekse ulus iradesiyle
belirlenmiş olan bir siyasal iktidarı, silah zoruyla değiştirmiş olması
bakımından eleştirilere açıktır. 27 Mayıs 1960; Türk ordusunun, ulus yaşamına
yaptığı olumlu bir müdahaledir.
Devrim, bir
toplumdaki ekonomik ve siyasal yararlanmanın toplumun geniş kesimleri lehine
hızla değişimidir. Eğer bu değişim, toplumun geniş kesimleri lehine değil de
daha dar bir kesim lehine gerçekleşirse, bir karşı devrim söz konusudur. Eğer bu
değişim uzun bir zaman sürecinde gerçekleşirse, evrimden söz etmek gerekir.
Toplumun yaşamında hiçbir değişiklik olmamışsa ve sadece yönetimi el
değiştirmişse, bir hükümet darbesinden söz etmek gerekir. Her devrim, mutlaka
bir ihtilal sonunda ortaya çıkmaz. Her ihtilal sonucu devrim olmaz.
Demokrat
Parti’nin 60 kadrosu, Türkiye’nin o güne kadar çıkardığı en nitelikli
kadrolardan biriydi. Bu kadronun siyasal yaşamdan itilmesi, niteliksizlerin
görev almasına yol açtı. Nitelikliler “nasıl olsa asker izin vermez” korkusuyla
siyasal yaşama katılmadı. Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamı da 27 Mayıs’ın
olumsuz yönüdür.
27 Mayıs her
şeye rağmen bir devrimdi.
Terör vesile
edilerek üniversite özerkliğinin ortadan kaldırılması yönündeki eğilim ülkemizi
halen etkilemektedir.
Özerk
üniversiteler özgürlükçü demokrasinin vazgeçilmez koşulu ve onur kaynağıdır.
Zaten özerk üniversite, devlet içinde devlet olan, sorumsuz bir kurum olarak
yaşayamaz. Toplumuna karşı sorumludur, çağına karşı da sorumludur. Aksi taktirde
tasfiye olur, gider.
12 Eylül 1980 müdahalesi için
bardağı taşıran damla şeriat çabaları ve ünlü Konya mitingidir.
2969 sayılı yasa gereğince 12
Eylül 1980 ile 6 Kasım 1983 arasındaki dönem uygulamalarını eleştirmek yasaktır.
Özel üniversitelere, devletin
yapması gereken bir işi yaptığı için devlet bütçesinden bir yardım sağlanıyor.
Diğer liseler ve Pamukkale Turizm de devletin yapması gereken eğitim ve ulaşım
işini yaparken niçin onlara yardım yapılmaz.
YÖK için alınması gereken
önlemler:
1.
Yükseköğretim
Kurumunun ayrıntılara değin yetkilerini iptal ederek salt planlama, eşgüdüm ve
denetim yetkileri elde tutulur.
2.
Fakültelere tüzel
kişilikleri geri verilir.
3.
Tüm birimlerde
yöneticilerin seçimle belirlenecekleri bir sistem oluşturulur.
4.
Akademik yaşamın her
aşamasına tez zorunluluğu yeniden konur.
Cumhurbaşkanının seçtiği üç rektör adayından biri için demokratik olmayan bir
sistem görülür. Öğretim üyeleri üç rektörden birine üç katı oy verse de
cumhurbaşkanı en az oy alanı layık görse onu seçer. Burada da demokrasiden söz
edilemez.
Kültür evrensel
bir olgudur. Ancak bir kültür ulusal motiflerle süslenmedikçe zenginleşemez.
Kimileri kültür
üretir, ama çoğunluk için kültür bir tüketim malzemesidir.
Egemen sınıflar
kültürün genişlemesini istemezler. Çünkü çoğu kez okuyan, düşünen kafalar
başlarına bela olur. Bu bakımdan ellerinden geldikçe kültürü yozlaştırma yoluna
giderler.
Tüketim
toplumu, kapitalist sistemle hızlı bir ekonomik gelişme sağlamış olan ve
insanların her türlü gereksinimini karşılayan toplumdur. İnsanoğlu tarihi
boyunca her gün biraz daha fazla tüketiyor.
Ulus soyut,
tarihsel ve felsefi bir kavramdır. Halk ise, somut ve toplumbilimseldir.
Bir yandan
kitle iletişim araçlarıyla, sonsuz bir tüketim özendirmesi yapılırken, bir
yandan da tasarrufun erdemlerini dinleyen halk şaşkına döner.
Ülkelerin
ekonomi politikalarına yön verenler, eğer istedikleri tasarruf oranına nasihatle
ulaşamazlarsa, bunu zorla da yapabilirler.
Sağ kesim daha
çok okumaktadır. Çünkü kitapları basmak için devlet desteğinin yanında özel
kuruluşlardan da destek gördüğü için daha ucuzdur. Ayrıca sağ kitaplar
solunkiler gibi suç aleti olarak görülmez.
Dünya
üzerindeki tüm batı modeli demokrasilerde; nerede, ne zaman parlamento
iradesiyle bir erken seçim olmuşsa, o erken seçim iktidar istediği için olmuştur
ve genellikle iktidarın isteği yönünde sonuçlanmıştır. Eğer erken seçim
muhalefetin çıkarlarına uygun düşerse, hangi iktidar bunu gerçekleştirir?
İktidarlar erken seçimi parlamentoda çoğunluklarını pekiştirmek ve geliştirmek
için yaparlar.
12 Eylül 1980,
Türkiye’de 1961 Anayasasının getirmiş olduğu özgürlük ortamının sonu oldu.
AT’a katılmamız
durumunda, artık bir alışkanlık haline gelmiş olan askeri darbeler sona
erecektir.
AT’a
alınmamamızın bir sebebi de nüfusumuzun fazla olmasıdır. İşsizlerimizin çokluğu
AT’nin gözünü korkutuyor. Bunun bir sebebi de tarihsel birikimdir. Tarih boyunca
bizi düşman görüp, savaşan ülkelerin dost olacağını söyleyemeyiz.
Türkiye büyük
ve önemli bir devlettir. Ortadoğu’nun ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin
anahtarıdır.
Uluslararası
ilişkiler karşılıklı çıkarlara dayanır Türkiye coğrafi konumuyla, ekonomik
potansiyeli ile, yetişmiş insan gücüyle dünya üzerinde önemli bir konumdadır
PKK’nın devleti kendi devleti olarak görüp, sahip çıkmasına çalışmalı ve böylece
terör sorunu temizlenmelidir.
Devlet daha
1960’lı yılların sonlarında solun üzerinden koruyucu kanatlarını çekmiş, solu
sokağa itmeye başlamıştı.
Parlamentolardaki parti sayısının azalması ortaya güçlü hükümetler çıkartıyorsa,
o zaman en güçlü hükümetler tek partili rejimlerde olur. Bunun ise demokrasi
adına kabul edilmesi elbette mümkün değildir. Güçlü bir parlamento ise
toplumdaki tüm eğilimleri temsil eden parlamentodur.
12 Mart,
özgürlükleri koruma adına kısıtlamalar getirdi.
Türkiye
geçmişten beri kritik dönemini yaşamaktadır. Bir türlü kritik olmayan döneme
ulaşılamamıştır.
Türk halkının
haksızlıklar karşısında tepkisiz olma sebepleri; örgütsüz olmaları, aldatıcı bir
bolluk görüntüsü, toplumun geniş kesimlerinin ekonomik olarak büyük yoksulluklar
içine düşmeleridir.
Toplumsal
barışın bozulması, o ülkenin bütünlüğünü isteyen kaderini o ülkenin kaderine
bağlamış olan gruplardan hiçbirine yarar sağlamaz.
ABD; Almanya, Rusya ve Japonya’nın adımlarını izlerken İran’ın Asya Türk-İslam Cumhuriyetlerini etkisi altına almasından çekinmektedir. Zira İran buraları etkisi altına alırsa Pakistan ve Afganistan’ı da peşine takacak ve ortaya çıkacak olan İslam radikalizmi, hem körfezi hem de İsrail’i tehdit edecek.