Türkiye'nin En Kapsamlı Kitap Özetleri Web Sitesi |
Din - İslam
KULLUĞUM SULTANLIĞIMDIR.
İnsan görmediğine inanır, O görmediğine inanan tek varlıktır şu dünyada .Bu bir meziyettir, diğer canlılardan ayıran onu, gayba inanmak, akıl ve kalp ile mümkündür, bu iki değer insana vergi.
Determinizm, sebeblere tesir veren bir felsefedir. Bizim tefekkür dünyamızda “İcabiye” diye bilinir. bunlar, neticeleri sebeblerin, yani vesile ve vasıtaların yaptığını söylüyorlar. Kalemi yazar, fırçayı ressam ve çiviyi marangoz zannediyorlar. O aletleri kullanan sanatkarı tanımıyorlar.
Materyalizm, madde adına bütün manevi varlıkları inkar eden bir felsefi akım .Canlı ve cansız bütün varlıkların, atomlardaki zıt kuvvetlerin eseri olduğunu söylüyorlar. Hareketlerin ve kuvvetlerin arkasındaki sonsuz ilim iradeyi göremiyor.
Madde, uzayda yer kaplayan varlık demek. Var olabilmesi, koku renk, tad, boyut, konum suret gibi bazı özellikleriyle mümkün. bunlara “araz” denir. Madde ezeli değildir, hadistir, yani sonradan yaratılmıştır. Maddenin varlığı arazlara bağlıdır. arazlar hadis olduğu için madde'de hadistir.
“Madde, vardan yok, yokdan var olmaz” sözü, aciz insanlar için geçerlidir. Bahar mevsiminde binlerce canlının tad, koku ve biçimini yoktan vareden Allah'tır.
İnsan “kainatın küçük bir misali “ Dünya onunla mana kazandı, manevi yönü bir yana, maddi yapısıyla bile akılları hayrete bırakan bir mükemmelliğe sahip.
Her varlığın bir sureti var. Hepside “tasvir”,yani suretlendirme fiilini gösteriyor. Yeryüzü tablosuda mütemadiyen tazelenen harika suretler gösterirki yoktan suretler yaratan bir “müsavvir “ var. Atomlar ise kudret fırçasının boyasıdır.
Darwinizme bir felsefi akım denilemez, Teori maddeci felsefeciler tarafından savunulduğu için, felsefi bir nitelik kazanmıştır. Evrimciler teorilerini ispatlamak için çok uğraştılar ama başaramadılar. Tek çare kalmıştı: sahtekarlık! Onu da yaptılar, ama oda tutmadı. Darwinizm,”bilimsel” kılıklı bir felsefedir.
Allah'tan kaçanlar tabiata sığındılar. Padişaha isyan edip, cellattan yardım uman suçlunun mantığı. Tabiat da, yaratılanların toplamından ibaret büyük bir eser. Ustayı inkar için, esre usta demek izahın değil, kaçışın ifadesi.(natüralizm).
Pozitivizm, bizim tefekkür dünyamızda isbatiyecilik diye tanınırdı. Fizik, Kimya, Biyoloji gibi bilimlerin deneylerle ispatladığı fikirlerden başka şeylere inanmayız diyen yarı aydınların savunduğu bir akımdır. Bunlar fen ilimleri adına dini inkara yönelmişlerdir.
Uydurma dilde “ kamutanrıcılık” diye adlandırılan Ponteizm'e göre, kainatın yaratıcısı kainattan ayrı bir varlık değildir,”tanrı evrende içkindir”Yaratıcıyı kainatın dışında aramak boşunadır. tanrı varlıkların bünyesine sızmıştır.
“İdealizm “ ruh adına maddeyi, düşünce adına maddeyi, düşünce adına dışımızdaki varlıkları reddeden felsefi akımdır. özel dünya ile genel dünyayı birbirine karıştırmışlardır.
İslam felsefe değildir. Esasen kendi aralarında çelişen felsefi akımlarla İslam'ın hiç bir ilgisi yoktur. Kalp de, göz gibi bir bilgi alma kanalıdır. Kalbleri terakki etmiş ve uyanmış insanlar, o manevi gözle hakikatları görür, halis bilgiye ulaşırlar.
Bu alemin yaratılışında iki türlü gaye ve hikmet var ki, biri Allah2a diğeri şuurlu varlıklara bakar. Allah bilinmek istedi, kainatı yarattı, isimlerini tecelli ettirdi, varlıkları kendine ayna yaptı. Onlarda mukaddes şuununu, ulvi güzelliklerini seyretti.
Asla Allah'ın kainata ihtiyacı yoktur, yaratmak ihtiyaçtan ileri gelmez. Allah'ın isimleri ve sıfatları sonsuzdur. kainatın varlığı, bu sınırsız özellikleri artırmadığı gibi yokluğuda o benzersiz vasıfları eksiltmez.
“Hedonizm” dilimizde “hazcılık” veya zevkçilik diye ifade edilebilir. Felsefe “gülelim, eğlenelim, kam alalım dünyadan” mısrasıyla özetlenebilir.
Ruh arı, nefis ayrı varlıklardır. İkisi aynı kişide bulunmakla birlikte, mizaçları taban tabana zıttır. Birinin zevk aldığından diğeri tiksinir.
Biz rolümüzü, belli sınırlar aşmamak kaydıyla istediğimiz gibi oynayabiliyoruz. Senaryonun nasıl bir yol izlediğini bilmediğimiz için gelecekteki olayları dilediğimize göre yönlendirebiliyoruz.
Kader meselesinde üç temel kavram var: Kader, kaza ve irade Kader, Allah'ın herşeyi bilmesi ve yazması. Kainatın plan ve projesi Kaza, yazılanın başa gelmesi. İrade ise, insandaki seçme kuvveti, önündeki şıklardan birini tercih kabiliyeti. Kaderi ikiye ayırabiliriz: ızdırari kader, İhtiyari kader.
Izdırari kader'de bizim hiçbir tesirimiz yok. O, tamamen irademiz dışında yazılmış. İhtiyari kader ise, irademize bağlıdır. Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak Allah, ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir.
Ezel geçmişi, hali ve geleceği aynı anda gösteren bir aynaya benzer. Bizim için mazi ve istikbal olan hadiseler, ezel bakımından haldir.
İnsan günahları kaderinde olduğu için işlemez. Zaten ne yazıldığından da habersizdir. Hiç kimse “ kader defterini “ okumuş da değildir. Bundan dolayı hür iradesiyle haramı seçip işleyen bir insan, suçu kadere yükleyemez.
Bizim ömrümüz boyu yapacaklarımızda ezel kamerasıyla “Levh-i Mahfuz” denilen bir kasete alınmış. Bu tespit bizim hareketlerimize tesir etmiyor.
Fiiller başkalaşır, ama kaderden ne bir mana silinir, nede kadere bir başka mana eklenir. Her ne kadar kader değişmiyorsa da, haller değişir.
Eğer Allah sadece hayrı yaratsaydı, şer hiç olmazdı. O zaman imtihanında bir manası kalmazdı. Harama girmek, günah işlemek, inkar etmek mümkün olmazdı. Herkes mecburen melek gibi olurdu. Oysa Rabbimizin muradı bu değil, O, kulun kendi isteğiyle hayra yönelmesini arzu ediyor. Bu sebeple, kul iradesiyle neyi tercih ediyorsa onu yaratıyor. Kaldı ki, şerri yaratmak değil, işlemek şerdir.
Kader, güzeldir. Perde arkasını görebildiğimiz oranda anlıyoruz bunu. Madem ilahi takdirin sırlarını anlamaktan aciziz, şu halde Allah'a teslim olalım.
Tevekkül, tembellik değil, çalıştıktan sonra Allah'a güvenmektir.
Korkular, kadere itimadın nefesiyle dağılır. Kader, inananın sığındığı kucak, korunduğu kaledir. O, kederli ruhların limanıdır. Başımıza gelen musibetlerin ilacı, alınyazımızın satırları arasında bulunan ilahi merhamette gizlidir. İnsan “kainatın küçük bir misalidir”Büyük alemlerin numune ve örnekleri insanda da vardır.”Alemlerin haritası insana takılmış ve anahtarları insana verilmiştir.”
Alemlerin ilki ve herkesçe bilineni “şehadet alemidir.”,yani maddi ve fiziki varlıklar bütünü. Levh-i Mahfuz; olmuş ve olacakların, zamandaki bütün anların ve mekandaki bütün varlıkların, kısacası herşeyin yazılı bulunduğu bir levhadır. Bu alem ilahi ilmin aynası, kaderin defteri, kainatın programıdır. Levh-i mahfuzun küçük bir misalidir bize verilen, insanın başından geçenler bu küçük levhada yazılıdır.
Üstad hazretleri misal alemi için” uhrevi sinema” tabirini kullanıyor. Ve şu fani alemi bakileştirmek için, gelip geçen manzaraların birbirine karıştırılmaksızın kaydedildiğini, bunların ahirette gösterileceğini söylüyor.
Temessül, kainattaki mühim bir kanunun adıdır. Bir varlığın öz veya suretle, bazen ikisi ile birden yansımasıdır. Benzeşme, cisimlenme, görünme ve belirme diye ifade edilebilir.
Temessül eden varlıkları üç kısıma ayırabiliriz. Birincisi “kesif, maddi” şeylerin akisleridir. İkincisi “maddi, nurani” 'nin yansımasıdır. Üçüncü kısım” Nurani ruhlar” 'ın akisleridir.
Toprak gibi kesif bir maddeden insanı yaratan Allah tealanın “esir” hava, ziya, nur, koku ve manalardan da bir kısım latif varlıkları yaratması gayet makuldür.
Bedenin sultanı olan ruh, nurani, şuurlu, diri ve harici vücut sahibi bir varlıktır. Ruh hadistir, sonradan yaratılmıştır, ama ebedidir. Birdir, bölünmez. Tesiriyle bedenin her yerinde bulunur. Fakat mekanı yoktur. Ruh manevidir, görmemek ise olmamaya delil değildir.
Beyin, ruhun ürettiği paket programları uygulamak, bedenin diğer parçalarına iletmek için kurulmuş bir santrale benzer. Yeni yollar, başka imkanlar, farklı işler peşinde koşacak iradeye sahip değildir.
İnsanda değişmeyen bir öz vardır ki, ruhtur. Ölüm sebebi ile atomlar dağılsa bile kelimedeki mana gibi, ruhda yok olmaz. Başka bir şekilde bedensiz yaşamaya devam eder. Kaybolan semboldür, sembolün ifade ettiği öz değildir. Semboller manalar içindir, varlıkları manalara bağlıdır. Manalar ise, sembollere mahkum değildir.
Kötülükler yaratılmasydı, bir imtihandan söz edilemezdi. İnsanın seçme hürriyeti olmazdı. Altın ile bakırın farkı anlaşılmazdı. Hayırlarla şerlileri birbirinden ayırmak mümkün olmazdı.
Melekler latif varlıklardır, nurdan yaratılmışlardır. İmtihana tabii olmadıkları için makamları sabittir, iradeleri yok hükmündedir. Daima hayır işlerler, şere kabiliyetleri yoktur.
Adı Azrail, iblisde diyorlar. aslen cin taifesinden ateşten yaratılmıştır. Cinler arasında fevkalade ibadeti ile tanınmış, meleklerle beraber yaşarmış.
Şeytan kötüdür, ama nice iyiliklere basamak olmuştur. İblise her itaat alçalış, her isyan yükseliştir. Ondan kaçan Rabbe koşmaktadır.
Gaybi varlıklardır cinler. Gözle görünmeyen, şuurlu yaratıklardır. Ateşten yaratılmışlardır. Kainatta insanlardan evvelde bulunuyorlardı. İmtihana tabidirler. Bir kısmı helak edilmiştir. Kur'an onlarında kitabıdır. Efendimiz onlarında peygamberidir.
İspritizma, bir nevi gizli ilim. Bu garibe ile uğraşanlar ölmüş insanların ruhlarıyla irtibat kurduklarına “celse” 'ye çağırdıkları ruhun geldiğine, sorulan suallere cevap verdiğine inanırlar.
Cinlerle temasın tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Kahin ve cinler, cinler ile irtibat kurar, onlardan haber alır, öğrendiklerini diğer insanlara anlatırlardı. Cinler maziye dair haber vermekle kalmaz, semaya çıkıp istikbale ait bilgiler için kulak hırsızlığı yapar, bunları kahinler vasıtasıyla insanlara aktarırlar.
Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Berzah alemine hicrettir. Ölüm anında ruh beden hapsinden kurtulur.” Misali bir cesetle” başka bir tabirle “latif bir kılıf” ile kuşatılmıştır. Rüyada azap çeken beden değil ruhtur. Kabir azabını yine ruh görecektir.
Ölen insanın ruhu berzah alemine gider. Bir dahada başka bir bedene dönemez. Dünyaya gelen bir bebek nasıl tekrar anne karnına dönemiyorsa, öylede ruh dünyaya yeniden gelemez.
İslami iman, ibadet ve takva ister, inandım demekle iş bitmiyor, amelde gerek. Nefsi gemlemekle bağlamak ise çok zor. İşte bu noktada başka bir gerçek dikiliyor karşılarına: Ölüm, yok olma korkusu....
İnsanı, hem ibadetten kurtaracak hem de ruhun devamı fehmini vererek yok olmak korkusunu kısmen de olsa perdeleyecek bir çare bulmak gerek. Reenkarnasyon inancı .Teselli ediyor ya şimdilik yeter.
Sihir ilmini insanlara ilham yoluyla belletenler, Harut ve Marut isimli iki melektir. Kötüye kullanılması küfürdür. Sihrin sebebi gizlidir. Bu işi yapanlar şeytana esir olmuştur.
Nazar haktır. Buna halk arasında “göz değmesi” adı verilir. Nazarı tedavi için okumak sünnettir. Bu bir nevi manevi tedavi yoludur. İslamda bana göre, sana göre, ona göre anlayışı yoktur. Allah'ın emirleri ve peygamberin tavsiyeleri vardır.
Namaz herşeyden önce cehennem ateşinin kalkanı, kabir azabının siperi, ve cennet kapılarının anahtarıdır. Ebedi saadet onun sonsuza uzanan bir meyvesidir.
Namaz imanın ifadesidir, acizliğin, zayıflığın, çaresizliğin itirafıdır.
“Seccade tahtım, Secde Saltanatım...ve KULLUĞUM SULTANLIĞIMDIR.”